Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

3 Şubat 2018 Cumartesi

Avrupa ve Rusya Romantizmden Pragmatizme


Son zamanlarda okuduğum bir makaleyi size aktarma arzusundayım.

Makalenin yazarı Prof. Dr. İgor İvanov. Zat-ı ali 1998-2004 yılları arasında Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı'nda çalışmış. Günümüzde Rusya Uluslararası İlişkiler Konsey üyesi ve Moskova Devlet Diplomasisi Enstitüsü'nde akademisyen olarak çalışmaya devam etmektedir.

Makalenin konusu Avrupa ve Rusya ikili ilişkileri üzerine Ara bir parantez olarak belirtmek isterim. Şu sıralarda Batı ile Türkiye siyasi ilişkileri bu makaleyi okumamda etkili bir faktör. Makale kısa özet şeklinde size aktarılmış olacağım. Son olarakta  değerlendirmemi sunacağım.

Başlangıç olarak 200 yıl önce Alman filozof Hegel'in ''her şey gerçek makul, her şey gerçekten makul'' sözü ile başlamaktadır. Akabininde ünlü Alman filozof Goethe'nin '' Varlık kalıntı olmadan mantıklı ayrılmaz ''  diye devam etmektedir. Burdan yola çıkarak Avrupa ve Rusya'nın geçmiş ilişkilerini ele almıştır. Güvenlikli ve tek bir Avrupa kurulması yolunda Rusya'nın ciddi katkılarının olduğunu belirtmiştir. Bu anlamda Avrupa'nın ekonomik, güvenlik, kültürel, bilim, eğitim, sivil toplum alanlarında tek ve bölünmez bir Avrupa kurmaya inanan romantik insanların olduğunu vurguluyor. Bu inancın kısa bir süreliğine  başarılara yol açtığını belirtmiş. Irak'a karşı 2003 yılında ABD'nin askeri operasynonuna karşı BM Güvenlik konseyinde Fransa, Almanya ve Rusya'nın işbirliği yaptığını vurguluyor. 2003 yılının küresel anlamda önemli olduğunu vurgularken güçlerin tekrar dağıldığını belirtmiş. Tam bu esnada makalede olmayan bir düşünceyi belirtmek isterim. Rusya için Türkiye ile ilişkilerin ileri doğru atılmasının asıl nedenlerinden biride TBMM'den geçmeyen ''1 Mart teskeresi'' (2003) olarak bilinen tasarıdır. Makale son 10 yılın Avrupa ve Rusya arasındaki ticari ilişkilerini ele alarak devam etmektedir. Rusya'nın 90'lı yıllarda geçirdiği ekonomik krizi Avrupa ile ticari ilişkilerini yukarı seviyede tutarak atlattığını vurguluyor. Buna karşı olarak Avrupa'nın bölünmez güç olması yolunda Rusya tarafından verilen desteklerin hiçte azımsanacak derecede olmadığını belirtiyor. 2000'li yılların başında vizesiz rejmin tanıtımının kademeli formüle edildiği vurugulanıyor. Akabininde bunların hepsi ''Romantizm'' olarak belirtiliyor. İyi niyetli karşılıklı adımların belgeler ve anlaşmalarla sağlamlaştırılmadığını vuruguluyor. Senede 2 kez yapılan Rusya Avrupa Zirvelerinin ilk zamanda görkemli sisteme yararlı sonradan gereksiz ve yararsız olarak kaldığını belirtiyor. Bunların sebeplerinde ise iki yeri hedef gösteriyor. ABD ve NATO. 

Mevcut durumun kimseye faydasının olmadığını ve daha kötüleşeceğini Moskova ve Brüksel'in uyuşma konusunda daha çok zorluk çekeceğini bir an önce pragmaktik çizgi dahilinde ilerlenmesi gerektiğini okuyucularına iletiyor. İlişkilerin yeni gelişmelerde bu çizginin dışında olduğu sürece durumun kötüleşeceğini nesnel ve öznel nedenlerle belirtiyor. Bu nedenleri sıralarken Avrupa'nın içindeki ayrılıkçı yaklaşımı, reformlar, Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti (ve belki de Avusturya ve hatta İtalya) ilişkilerin açığa kavuşturulması ve tabii ki İngiltere'nin AB'den ayrılışı. Bunların yanı sıra mevcut örgütlerin sürece ayak uydurmayacağını ve yozlaşacağını ve böylelikle buralara reform yapmanın imkansızlaşacağını kamoyuna aktarıyor.

Yazının sonlarına doğru Rusya ve Avrupa birçok alanda beraber çalışmak zorunda olduğunu belirtiyor. Uluslararası terörizm, göç, küresel sorunlar, krizler karşısında AB ve Rusya'nın etkin iki enstruman olabileceğini okuyucularına aktarıyor. Rusya'nın AB için bir pazar, AB'nin Rusya için potansiyeli yüksek bir pazar olduğunu vurguluyor. Rusya'nın kendisine daha çok güvendiğini, eski Rusya'nın olmadığını, Uluslararası sorunlarda çözüm tarafında bulunan ana aktör haline geldiğini  belirtmedende geçmiyor. İkili ilişkilerin duraklama sürecini hızlı şekilde tamamlaması ve yeni belgelere dayanarak işbirliği yapması gerektiğini uzun uzun paragraflarında anlatıyor. Belgeler konusunda geçmişteki gibi pamuk ipliğine bağlı anlaşmaların yararsız olduğunu belirterek sağlam anlaşmaların gerekliliğini makalesinin birkaç yerinde geçiriyor.

Yazar son olarak bu olası işbirliğinden ABD'nin ve NATO'dan bazı ülkelerin rahatsız olacağını ve itirazların edileceğini söylüyor. Tarafların anlaşmalarının içeriğini doldurmak istiyorsa yeni ilişkiler romatizmden uzak gerçekcilik çizgisinde olmalıdır diye belirtiyor.  Uzun vadeli çıkarların göz önünde bulundurulmasını özellikle dile getiriyor. Son cümle olarak ''Hegel'in sözü doğrultusunda'' ilişkiler inşaa edilirse iki taraf daha üretken daha güçlü olacaktır. 

Değerlendirmem;

Rusya ve Avrupa Birliği'nin inişli çıkışlı ilişkileri mevcut. Birçok konuda farklı taraflarda olsalar bile dialog kapısını Rusya hiç kapatmıyor. Son noktaya kadar diplomasi ve kazan stratejisi. Bu kadar zıt taraflarda olup hala birçok alanda çalışabiliriz demek önemli. Ruslar son on yıl dış politikalarını pragmatik yaklaşımla kuruyorlar. Ülke çıkarı en üst düzeyde tutuluyor. Bunu tersten okursak Brüksel içinde geçerli. Rusya'nın çıkarları Brüksel için saldırgan ve anlaşılamaz. Buna örnek olarak Ukrayna, Kırım, Güney Osetya'yı örnek vermem yeterli olacaktır. Rusya son dönemde askeri anlamda aktif. Kartlarını genişletiyor. Tek kutuplu dünya sisteminin alternatifini oluşturmaya çalışıyor. Bu bağlamda AB ile ilişkilerinin şartlara ve döneme göre en üst düzeyde olmasına önem veriyor. Ortak mekanizmalar, pazarlar, içi net ve dolu anlaşmalar yaparak bu ilişkileri önümüzdeki süreçte kurmak niyetinde. Avrupa Birliği ise Rusya'nın askeri olarak son dönemlerde aktif olmasından ciddi rahatsızlık hissediyor. Bu güvensiz şartlarda işbirliğini belli çizgide tutmaktadır. Uluslararsı terörizm, bilim, insani, kültrel, göç alanlarında yan yana durarak aktifler. Fakat bunlar bazen duraksamaya bazen kopma noktasına geliyor. 

Yazar küresel sorunları gerçekçi bakış acısı ile sunarken çözümüde Brüksek-Moskova hattından geçtiğini belirtiyor. Moskova'nın kendi çıkarlarını korumak için attığı adımların saldırganlık olarak algılanıyor olmasına rağmen yazar işbirliğinin olabileceğine inanıyor. Bu inanışın pragmatikle uyuşmadığını  düşünüyorum. 

Son olarak  Rusya'nın veya AB'nın çatışan çıkarları makul bir işbirliği getirir mi göreceğiz.